Biz “Suyunu Boşa Harcama” kampanyasını nisanda hazırladık. Bir aydır da belediye bizimle birlikte. Kentin her yerine afiş astılar. Bu bir ay içinde İstanbul’a verilen su miktarında yüzde 10 düşüş oldu. Şimdi projeyi keşke beş-altı ay önce başlatsaydık diyoruz.
Bizim tespitimize göre suyun yüzde 8’i evlerde tüketiliyor. Biz de evleri bilinçlendirmek istedik. Zaten elimizde siyasi güç yok, maddi büyük bir güç de yok.
Tabii, o iş bizim işimiz değil: biz de insanları uyarmak istedik. Bonn Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmayı somutlaştırdık ve beş formül geliştirdik.
Evet. 1- sebze-meyveleri akan suda yıkama: 18 ton tasarruf , 2- diş fırçalarken, tıraş olurken muslukları kapat: 48 ton tasarruf, 3- Bulaşıkları elde değil bulaşık makinesinde yıka, 26-40 ton tasarruf, 4- Tuvalette sifonu gereksiz çekme: 18 ton tasarruf ve 5- Bir dakika daha kısa duş al: 18 ton tasarruf.
Yani bu önlemler alınırsa yılda toplam yaklaşık 140 ton su tasarrufu sağlanıyor.
Şu an için evet ama Ankara ve İzmir Belediyeleri ile görüşüyoruz. Amacımız bunu yerel yönetimlerle birlikte her yere ulaştırmak.
TÜRKİYE SU ZENGİNİ DEĞİL
Biz öyle su zengini bir ülke filan değiliz. Kendimizi su zengini gören su fakiri bir ülkeyiz.
Evet, çevremizin denizle kaplı olması bizde bol su imajı yaratıyor. Ama deniz suyundan içme suyu elde etmek çok pahalı ve zahmetli bir iş. Ortadoğu’daki petrol zengini ülkeler yapıyor ama bizim böyle bir sistemi kaldıracak yapımız yok. Bu günlere nasıl gelindi… Yanlış tarımla, yer altı sularını kullanmayı bilmemekle…
İlk eksik mera kanunuydu. Çiftçiler meraları istedikleri gibi kullanabiliyorlardı. Bizim çalışmalarımız sonucu mera kanunu hazırlandı ve meclisten geçti. Arkasından toprakların korunmasına yönelik toprak yasasını geçirdik Meclis’ten. Bir üçüncü adım da suydu. Su Türkiye’de doğal bir kaynak olarak kabul ediliyor ama doğal bir varlık olarak kabul edilmiyor.
Doğal varlık olunca kullanımına sınırlama getiriliyor. Bir değer olarak kabul edilip, kullanımı düzenleniyor. Oysa bizde köylünün sınırsız su kullanma hakkı var. Suyun bir yönetimi yok. Anayasa maddesi ile ormanlar gibi kullanımı güvence altına alınmamış. Dolayısıyla herkes istediği gibi su kullanıyor, istediği yere baraj yapıyor…
Hepsinde su çerçeve yasası var. Zaten AB sürecinde bizi en çok ilgilendiren konulardan biri bu. Bir çok su bizim topraklarımızda doğuyor ama kullanımına ilişkin bir yasamız yok.
Kuraklığın en büyük nedeni çerçeve yasasının olmaması
Tek nedeni bu. Biz başından çiftçiye suyun doğal bir varlık olduğunu öğretseydik bugün tablo çok farklı olurdu. Su olmayan yerde çok fazla su isteyen bitki yetiştirdik. Konya Ovası’na şeker pancarı ektik. Olacak şey değil!
Hayır, değil. Bu güne hiçbir şekilde küresel ısınma sebebiyle gelmedik. Sularımızı varlık olarak kabul etmediğimi için, bir gün kuruyabileceklerini düşünmediğimiz için geldik.
Çekmezdik tabii. Derin kuyu açarak çok fazla suyu tükettik. Derin kuyu yer altı su kaynaklarını yukarı çekmek demek. Oysa yeraltı suları verimli şekilde dolmalıydı ve o sular akarsulara gitmeliydi. Akarsu o zaman kendini aşağıdan besleyecekti. Biz genelde suyu yukarıdan, yağmur olarak bekliyoruz ama aşağından da beslenir sular.
Aynen öyle. Ekmek elden, su gölden zihniyeti.
EN BAŞARILI ÜLKE İSRAİL
İsrail’i ayrı tutmak lazım. Suyu en iyi yöneten ülke o. Suyu hiç yok ama yemyeşil.
Evet. Bir de tarımda damlama sulama yöntemi kullanıyor. Bitkini doğrudan köküne su veriyor. İsrail dışındaki ülkelerde durum kötü ama onlar susuzluğa alışık ülkeler. Ekonomileri buna göre şekillenmiş.
AKARSU OZELLESTiRiLMESi OLMAZ
Hayır, akarsuların yönetimi devlette olmalı. Aksi takdirde onu alan kişi ya da kurumun tekeline girer.
Nehirler eko sistemin bir parçasıdır. Siz o nehri alınca bir kere o sistemi değiştiriyorsunuz. Böyle bir günden ötekine akarsu taşınmaz. Dünyada yok bir örneği! Gelişmiş ülkelerde bunu planlıyorlar, yavaş yavaş gerekli altyapıyı oluşturuyorlar. Oysa biz sıkıntı başladıktan sonra bir anda suyu taşımak istiyoruz.
İŞYERİNDE YAPILACAKLAR
TERLEMEK İÇİN DEĞİL ELEKTRİK İÇİN GÜNEŞ
Her sorun birbirine bağlı. Oysa küresel ısınma diye şikayet ettiğimiz olgu bize çok kıymetli bir şey olan güneş enerjisi veriyor. Biz güneşi terlemek için kullanıyoruz oysa ondan elektrik üretebiliriz. Gelişmiş ülkelerde evler elektriklerini kendileri üretiyorlar.
Çift sayaçlı sistem denen bir sistem var. Siz evde güneşten elektrik üretip sisteme veriyorsunuz, istediğiniz zaman o elektriği sistemden alabiliyorsunuz.
15 YILLIK MÜCADELE
TEMA 11 Eylül 1992’de Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit tarafından kuruldu. Kuruluş amacı erozyonun boyutlarını anlatmak olan vakıf zamanla tarım, toprak yasası ve susuzluk konuları ile de ilgilenmeye, insanları ağaç dikimine teşvik etmeye ve çevre konusunda bilinçlendirmeye başladı. Bu gün TEMA doğal varlıkların, toprağın ve doğal örtünün korunması, erozyonla mücadele, biyoçeşitlilik ve çölleşme üzerine çalışıyor. 325 bin kayıtlı gönüllüsü, 555 gönüllü temsilcisi ve Almanya ve Hollanda’da şubeleri var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder